Eczacıbaşı-Vakıfbank arasında oynanan ve gelecek sezon Fenerbahçe ve Galatasaray’dan sonra Şampiyonlar ligine Türkiye’den katılacak olan 3. takımı belirleyecek olan maçların ilki oynandığında İstanbul Burhan Felek Spor salonundaydım.
Maçı Vakıfbank 3-0 kazandı.
Maçtan sonra Vakıfbank Antrenörü Guidetti ile tanışmış ve Türk Milli takımı ile ilgili, Vakıfbank ile ilgili, kendisi ile konuşmak istediğimi söylediğimde ‘Yarın bizim antrenmanımıza gelin, geniş geniş konuşmak için vaktimiz de olur’ demişti.
Açıkçası Vakıfbank kulübünde tanıştığım herkes ‘Haa bizimle ilgili şu yazıları yazan kişisiniz demek!?’ diye suratını astığı için kendisinden böyle bir davet beklemiyordum. Yeri gelmişken birkaç cümle ile kendimle ilgili ve yazılarımla ilgili açıklama yapmak istiyorum. Ben bu işi sadece keyif için yani hobi olarak yapıyorum. Hayatımı bu işten kazanmıyorum. Doktorluktan da tillahıma yetecek kadar da para kazandım, kazanıyorum. Yazdığım yazılar için kimseden bir ulufe beklemiyorum. Yani ‘şu yanlışı görmezden geleyim, şu yazıyı yazmayayım, bu bana küser, yok şunu kırarım, yok şununla aramı iyi tutayım’ gibi ne akan ne de kokan bir yazar olmak istemem. Çok şükür öyle biri de değilim.
Seven sever, sevmeyen için kendimizi, yazılarımızı değiştiremeyiz.
Sevenimiz kadar sevmeyenimiz de çok. Ve hatta sevmeyen daha da çoktur. Bütün bunları göz önüne aldığımda ‘Guidetti durup dururken beni niye salona, antrenmana davet etti? Üstelik Eczacıbaşı ile oynayacakları çok önemli bir ikinci maçtan önce hem de! Bu işte kesin bir bit yeniği var’ diye de aklıma geldi.
Sabah evden çıkarken yeğenime ‘Yarım saatte bir beni arayın, kontrol edin. Eğer cevap vermezsem bilin ki durum vahim. Hemen polise haber verin’ demiş ve kendime göre tedbir almıştım. Çünkü daha önce Vakıfbank takımı ve Guidetti ile ilgili pek de güzel yazılar yazmamıştım. İntikam almayı düşünüyor olabilirdi.
Vakıfbank tesislerine gitmeden önce de Kadıköy’de, Amerikan Voleybol ligi NCAA’ de, San Diego Universitesinde hem başarılı bir voleybol hayatı hem de okul hayatını birlikte götüren Merve Tanyel’in Babası Emrah Tanyel ve Vakıfbank’ın başarılı genç smaçörü Miray Bölükbaşı’ın babası Ayhan Bölükbaşı ile oturmuştuk. Onlara da ‘Başıma bir iş gelir de haber alamazsanız sorumlusu Guidetti’dir’ demiştim.
Ayhan Bölükbaşı sağ olsun, beni salona kendi eli ile götürmüş, giriş çıkışları, yangın merdivenleri gibi muhtemel kaçış noktalarını göstermişti. Ancak birkaç katlı, devasa tesiste normal yolu bile bulmak mümkün değildi.
İşin ‘şaka’ tarafını bir yana bırakalım çünkü okuduğunu normalde de yanlış anlayan insan sayısı az değil. ‘Yazı daha rahat ve daha çok okunsun’ düşüncesi ile yaptığımız mizahı gerçek zannedenler, hatta başlığı görüp ‘Deniz Arslan’ı vurmanın tam zamanı. Nasıl olsa sorumlusu Guidetti olacak‘ diyenler de olabilir. Ama Guidetti şu anda Vakıfbank ile Dünya kulüpler Şampiyonasında doludizgin gidiyor. İnşallah geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Dünya Kulüpler Şampiyonu Ülkemizden çıkacak. Çıkmaması için bir sebep de yok. Çünkü bunun alt yapısı için her şey var. Mesela Vakıfbank muhteşem bir tesis yapmış. Hem kendileri için hem de Türk Voleybolu adına büyük kazanç.
Sabri Erdoğan bana tesisleri gezdirdi. ( https://evoleybol.com/2017/05/02/sabri-erdogan-neden-her-takima-lazim/ )
O anda salonda Vakıfbank genç takımının antrenmanı vardı. Onları izlerken 28 yıldır bu kulüpte çalışan, Vakıfbank İdari ve Alt yapı sorumlusu Kemal Abdik’le kulübün alt yapı çalışmaları ile ilgili biraz sohbet ettik.
‘Kulüp Başkanımız Osman Demren bu sporu hem çok seviyor hem de yakından ilgileniyor. Alt yapıdan üst yapıya kadar ‘iyi oyuncular için’ her türlü olanağı sağlıyoruz’ dedi
Bir süre sonra da A takımı antrenmanı başladı. ‘Dünyanın en iyi takımı’nın oyuncuları teker teker salona geldiler. Onlar kondisyoner nezaretinde çalışırken Guidetti, yardımcı antrenörler, Sabri Erdoğan ve onun oğlu birlikte ‘Japon kale’ maç yaptılar.
Ertesi gün önemli bir maç oynayacak olmalarına rağmen herkes çok rahattı.
Takım ısınmadan sonra o gün ağırlıklı olarak ‘manşet’ ve ‘Servis’ çalıştı.
Antrenman bittikten sonra saha kenarında oturduk ve Guidetti ile konuşmaya başladık.
‘Öncelikle beni davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim’ dedim.
‘Önemli değil’ anlamında bir yüz hareketi yaptı.
Bu arada baştan belirtmekte fayda var. Guidetti kendini ifade edecek kadar Türkçe de biliyor. Zaman zaman Türkçe, zaman zaman ingilizce konuştuk.
‘Şu anda dünyanın en iyi antrenörlerinden birisiniz. Şimdi de Milli takımın başına geldiniz’ dedim.
‘Ben buraya geldiğimde normal bir antrenördüm. Ama Vakıfbank ile beraber güzel başarılar yakaladık. Burada çok mutluyum. Burayı ‘evim’ olarak görüyorum. Milli Takımdan da böyle bir teklif gelince kabul ettim’ dedi
‘Şu anda Milli Takımımızın durumu çok iyi değil. Geçen sene iki basamak birden düştü. Üstelik biz Türkler hemen başarı gelsin istiyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?’ diye sordum
‘İtalyanlarda öyle düşünür. Akdeniz insanıyız ve birbirimize benziyoruz. İşimiz kolay değil. Milli takımda bir ‘Motivasyon’ sorunu yaşadığımızı düşünüyorum. Benim avantajım Türk oyuncularını tanıyor ve biliyor olmam. İmzadan önce başka takımlardan ve kendi takımımdan bir kaç oyuncuyla görüştüm. Hepsi benimle çalışmak istediklerini söylediler’’
‘Yabancı oyuncu sayısının çokluğu Milli Takım için bir sorun mu sizce?’ diye sordum
‘Bence yabancı sayısı……’ diye başladı. Tam o sırada yeğenim kontrol için beni aradı ‘ Dayı iyi misin, sağlığın sıhhatin yerinde mi?’ dedi
‘İyiyim, iyiyim merak etmeyin’ deyip kapattım.
Guidetti ile konuştuklarımızın devamını sonra yazacağım. Çünkü yazı çok uzadı. Hem öyle tek seferde her şeyi anlatmayalım değil mi 🙂
1 Comment