AFRİKA’DA VOLEYBOL FİLESİ BULUNUR MU?

 

2014 yılında, Afrika’nın tam ortasına, Sudan Darfur’da açılan Eğitim ve Araştırma hastanesine görevli giden ilk ekipteydim.

Erkek personelin kaldığı Sawannah otel denilen yer, 20-30 dönümlük bir alanın içinde, tek katlı, yan yana, birkaç binadan oluşmaktaydı. Otel eskiden muhtemelen oraya gelecek önemli kişiler için inşa edilmiş, ancak 2003 yılında o bölgeyi kasıp kavuran iç çatışmalarda harabe haline gelmişti. Hastane açılırken de Türk personele tahsis edilmişti.

Adı oteldi ama otel demeye bin şahit isterdi..

Tadilattan yeni geçtiği için odadaki tüm eşyalar toz toprak içinde kalmıştı. İnternet yoktu, doğru düzgün su yoktu. Musluğu açtığınızda su yerine koyu renkli bir sıvı geliyordu. Neyse ki arada bir elektrik olurdu.

Afrika’da günler uzun geceler kısadır. Mesai saat 5’te bitip oteldeki odalarımıza döndüğümüzde yapacak pek bir şey olmuyordu. Kimisi kitap okuyor, kimisi bahçede tur atıyor, kimileri de oturup sohbet ediyorlardı.

Vakit geçirmek için bir şeyler yapmalıydık. Geleneksel Türk sporu olan futbolla başladık. Ancak ‘Sen bana sert girdin’ ‘Taç oldu’ ‘Ofsayttı’ ‘Fauldu’ ‘Değildi’ derken takımlar arasında kavgaya varan sert tartışmalar oldu. Afrika sıcakları ile tansiyonu yükselen, çoğu yüksek eğitim almış kelli felli adamları zapt etmek mümkün olmayınca bir süre sonra küslerin sayısı arttı. ‘O varsa ben oynamam’ ‘Şu bana sert girmişti onla oynanam’ tarzı kaprisler de işin içine girince o faaliyet kendiliğinden bitti.

‘Voleybol oynayalım’ dedim arkadaşlara. Öyle ya arada file ile bölündüğü için hiçbir takımın diğer bir takımla temas etmeyecek, kimse kimseye kızıp kavga etmeyecekti.

‘Tamam oynayalım da file lazım’ dediler.
‘Araya bir ip gereriz’ dedim.

Direk dikme görevini bir iki kişi üstlendi. Ben ve arkadaşım Erdinç de top ve file alma işini aldık. Ertesi gün başhekime çıkıp durumu anlattık. ‘Vakit geçirmek için bir şeyler yapmamız lazım. Hem biraz eğlence de olur’ dedik. Yanımıza bir şoför bir ve bir tercüman verdi, beraber çarşıya çıktık.

Çarşı dediğim de topraklı bir yolun iki yanında tenekelerden, kerpiçlerden yapılmış, boyasız, sıvasız, küçük dükkanlar.
Saat 11 gibi oradaydık.

Bir iki dükkana ip sorduk, bizi çarşının sonunda diğerlerine göre nispeten daha büyük bir yere yönlendirdiler. Kapıya vardığımızda dükkan sahibi ve yanındaki genç bir çocuğun yemek yemeye hazırlandıklarını gördük.
‘Eyvah fütur saatine denk geldik’ dedi Tercüman.
‘Fütur saati ne?’ dedik merakla.
‘Hocam, Sudanlılar sabah kahvaltı etmezler. Genelde bol şekerli, sütlü bir çay içip işe giderler. Saar 11- 12 arasında da Kahvaltı ederler. ‘Fütür’ diyorlar. Genelde ‘Ful’ diye ezilmiş bakla ve fasulyeden yapılan bir yemek yerler. Kahvaltı onlar için çok özel bir yemek saatidir. Adeta törensel bir gelenektir. O saatlerde asla rahatsız edilmek istemezler’ dedi.
‘Peki ne yapalım?’ dedim.
‘Bir köşede oturup yemelerini bekleyeceğiz’ dedi.

Dükkanın önündeki boş tahta iskemlelere oturduk. Dükkan sahibi mısır unundan yapılmış ‘Kissra’ denilen lavaş ekmeklerinden her seferinde bir parça kopartıp yemekten büyük bir parça ile ağzına götürüyordu. Gayrı ihtiyari yutkunduğumu görünce ‘tafaddal’ dedi. Tercümana baktım ‘Hocam sizi sofraya çağırıyor’ dedi. ‘Olur mu acaba’ diye düşünürken ‘Gidip en azından bir parça yemezseniz ayıp olur, onunla yemeğe tenezzül etmediğinizi düşünür’ dedi. Erdinç’le beraber kalkıp sandalyemizi de alarak yanlarına gittik. Biz de onların yaptığı gibi ekmekten bir parça koparıp yemeğe batırdık. Tadı çok değişik ama güzeldi. “Valla çok lezzetli’’ dedi Erdinç. Ben ayıp olmasın diye yavaştan alırken Erdinç hızla lokma üstüne lokma alıyordu. ‘Lan oğlum ayıp oluyor’ dedim. ‘Hacı, çok güzelmiş lan’ deyip tabağın dibini de kalan ekmeklerle sildi.

A78DC51F-97F2-42A7-B7B5-B0AA28C1107D

Yemek bitince adam parmaklarını yaladı, elini eski, kirli bir bezle sildi ve kalktı. Çocuk tabakları toplayıp arkaya götürürken biz de adamın yanına gittik. Tercüman Arapça ona bir ip aradığımızı söyledi. Adam ‘İpi ne yapacaksınız?’ diye sordu. Tercüman da ‘Hocam İpi ne yapacaksınız diye soruyor’ dedi. ‘Voleybol oynayacağız, ipi file olarak kullanacağız’ dedim. Adam anlamayınca tercümanı bir kenara, Erdinç’i diğer tarafa koydum. Bir ipin her iki ucunu ellerine verip ‘ yukarı kaldırın’ dedim. Ben de o gerdikleri ipin üstünde topa vuruyor gibi yapıp Voleybolu tarif ettim.
Adam tercümana dönüp ‘Sizin ülkede iple mi oynanıyor?’ diye sormuş.
O da ‘Yok file ile oynanıyor’ demiş.
Sonra Tercüman bize döndü ‘Hocam adam bize ‘Niye iple oynuyorsunuz, file vereyim’ diyor’ dedi.
‘Lan oğlum burada file olabileceği aklımıza gelmedi ki’ dedik biraz da utanarak..

Neyse filemizi, topumuzu aldık, o akşam ilk maçımızı yaptık. Sonraki aylarda otele hastane Jeneratöründen elektrik bağlanınca hava karardığında da oynamak için de sahaya direkler diktik.
Öyle güzel ve eğlenceli vakit geçirdik ki… Oynarken dünyada kopuyorduk saatlerce.. Stresimizi, sıkıntımızı attık o maçlarla.
Geçen fotoğraflara bakınca o günleri düşündüm. İnşallah tekrar maç oynayacağımız günlere sağlıkla ulaşırız…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s