. “HERŞEYİ OLDUĞU GİBİ GÖRMEYİZ, OLDUĞUMUZ GİBİ GÖRÜRÜZ” Anais Nin
Toplumun aşırı siyasallaştığı bir zeminde akl-ı selim bir kelam etmek oldukça zordur. Toplumda ilmi kaygıların, sanat faaliyetlerinin, kültürel gelişmenin yerini sadece siyasi düşünce ve faaliyetler almışsa artık her söz bir siyasi propagandanın parçası haline geliyor ya da öyle algılanıyor. Siyasi taraf olma; akılla, bilimle sağduyu ve erdemle değil, duygusallıkla, fanatizmle, çıkar duygusuyla hareket edildiğinde ortada hak, hukuk, adalet, demokrasi gibi kavramlar anlamını kaybediyor.
Bir zamanlar K.Maraş’ta mahalli gazetede fıkra yazıyorum. Çift kutuplu bir dünya var. Ben Amerika ve Rusya’nın emperyalist tavırlarından yola çıkarak, bir kurt koyun fıkrası yazdım. Öğleyin sürekli yemek yediğimiz lokantaya gittiğimde garson bana büyük ilgi gösterdi. “Abi yazını okudum harika yazmışsın” dedi. Sonra devam etti. “Abi K.Maraş Sporla Van Sporun durumunu o kadar güzel anlatmışsın ki” dedi sonra fıkrayı spor üzerine öyle bir detaylandırdı ki ben onun nasıl öyle algılandığına şaşırdım. Bir şey diyemedim sadece gülümsedim.
Bazen Sokrates’ten, Konfüçyüs’ten Sadi Şirazi’den, Mevlana’dan bir söz, bir anekdot aktarıyorum. Sonra çevremden “Sen şu partiye laf geçirmişsin. Şuna gol atmışın. Bu dönem de bunları nasıl yazıyorsun?” diyorlar şaşırıp kalıyorum. Sadece gülümsüyorum.
Yine seçim dönemindeyiz. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinin hayırlı olmasını temenni ediyorum..
Seçimlerde partiler kendi erdemlerini anlatmaktan ziyade karşının günahlarını bağırıyor. Seçim hazırlığı tahtırevalli gibi algılanıyor. Karşıdakini aşağı çekersem ben yukarı çıkarım.Karşıdakine çamur atarsam ben temiz görünürüm. A. Çehov, “Başkasının günahı seni aziz yapmaz.” Der.
Seçim yarışı sürekli siyasi polemikler, siyasi cerbezeler, siyasi hileler, siyasi ayak oyunları, siyasi hakeretler, siyasi vaadler üzerinden yürüyor. Akıl değil, duygusallık, sağduyu değil bağnazlık, rekabet değil, düşmanlık, barış değil, kavga öne çıkıyor.
KEŞKE SİYASİ PARTİLER ŞUNLARI YAPSALAR
Ben her seçim döneminde şunu düşünürüm. Keşke siyasi partiler;
1-Yıllara göre nüfusa oranla her yıl suç oranı nedir? Her yıl artıyor mu eksiliyor mu? Örneğin bu yıl oran şudur. Biz yönettiğimizde bu oran şu ölçüde azalacaktır. Mevcutta şu kadar hapishane var. Biz bunları okula, müzeye dönüştüreceğiz. Hapishanelerin oranını şu kadar yılda şu ölçüde azaltacağız.
2-Yıllara göre nüfusa oranla antidepresan kullanımı, uyuşturucu kullanımı, cinnet ve intiharların istatistiki sayısı şu orandadır. Biz yönettiğimizde bunun oranını şu kadar aşağı çekeceğiz.
3-Yıllara göre nüfusa oranla ruhsal ve bedensel hasta sayısı şu orandadır. Biz yönettiğimizde hasta sayısını azaltacağız, koruyucu sağlık hizmetlerine ağırlık vereceğiz. Hasta sayısını değil sağlıklı insan sayısını artıracağız. Hastanelerin çoğunu kapatıp sağlık müzesi yapacağız.
4-Her yıl nüfusa oranla sokak çocukları, dilenciler, fuhuş yapanların sayıları istatistiki olarak şu kadardır. Biz yönettiğimizde bunların oranını her yıl şu oranda indireceğiz.
5-Her yıl nüfusa oranla işsizliğin istatistiki verileri şudur. Biz yönettiğimizde her yıl istihdam oranı şu oranda artacak şu oranda işssizlik azalacak.
6-Her yıl nüfusa oranla Türk Patent Enstitüsüne inovatif, teknolojik icatlarda patent başvurusu şu orandadır. Biz yönettiğimizde eğitimde kaliteyi artırarak, patent başvuru sayısını şu orandan şu orana çıkaracağız, Dünya pazarında türk patentli teknolojik ürünlerimiz şu oranda artacak.
7-Her yıl nüfusa oranla adalete güven belirlenecek. Diyelim ki bu oran % 30 ise biz bunu her yıl şu oranda yükselteceğiz. Sonunda oran o kadar yükselecek ki adalet saraylarının çoğunu kapatıp adalet müzesi yapacağız.
Deseler.
KEŞKE ŞUNLARI YAPMASALAR
“Bizi seçerseniz size ulufe dağıtacağız” demeseler. Bizi hak etmediğimiz bedava şeylere alıştırmasalar.
Bize soyut, belirsiz hamaset nutukları atmasalar. Bizim vatan, millet, din, laiklik, cumhuriyet gibi ortak kavramlarımızı bölüşüp bunları birbirinin rakibi, düşmanı, alternatifi gibi göstermeseler.
KEŞKE…
Ve ben bu yazıyı yazdığımda hiç endişe içinde olmadan paylaşabilsem.. Çevremden böyle yazılar yazma diye beni korkutmasalar.
Benimki sadece bir dilektir, suçlama değil, temennidir.
Hepimizin bu ülkede huzur içinde yaşamaya hakkı vardır. Siyasetçiler bizim aynalarımızdır. Bir toplumda ne itibar görüyorsa önümüze onu koyuyorlar. Bu nedenle toplum olarak aklı, sağduyuyu, erdemi rehber edinelim. Seçimleri bir kavga aracı değil, birlikte yaşamanın rutin bir rutüeli olarak gerçekleştirelim.
Yarın bir eğitim kurumunda “öfke kontrolü”nü anlatacağım. İnsanların öfkelendiği, güvenin zedelendiği bir zaman diliminde beni elimdem sadece bu geliyor.
Herkes bir mum yakmalı ortalık aydınlanmalı.