FELAKET: Arapça kökenli bir kelimedir. TDK sözlüğünde “Büyük zarar, üzüntü ve sıkıntılara yol açan olay veya durum, yıkım, bela”,” Çok kötü”, “Şaşırtıcı, hayrete düşürücü” olarak açıklanmıştır.
Kelimeler arasındaki ince farkları bilirsek düşüncelerimizi daha rahat anlatırız. Kötü bir duruma felaket deyip çıkabiliriz. Ama felakete yakın anlamdaki kelimeleri tam bilmiyorsak mevcut durumu izah etmiş olmayız. İletişimde sorunlar yaşarız.
Felakete yakın kelimeler:
Afet:Önlenmesi insan elinde olmayan büyük felaket
Bela: İçinden çıkılması güç, sakıncalı durum
Kaza: Elinizde olmadan ansızın meydana gelen zararlı durum.
Musibet: Büyük zararlara yol açan ve kolay savuşturulmayan hal, uğursuz.
Badire: Beklenmedik bir anda ortaya çıkan tehlike
Varta: Tehlikeli bir durum.
Nikbet: Bir kimsenin mevkiinden düşmesi felaketi, talihsizlik.
Dağarcığımızda yeterince kelime yoksa rahat anlaşamayız.
BİR SÖZ
Kelimeler cama benzer; görmeye yardım etmedikleri zaman görüşe engel olurlar.
Joseph Joubert
BİR FIKRA
KENDİ UTANSIN
Kadirli’nin bir köyünde mahsul dönemi sel felaketi yaşanmış. Sel mahsulleri alıp götürdüğünden köylü mağdur olmuş.
Komşu köyden mağdur köylülere hem moral vermek hem de yardımcı olmak için geçmiş olsun ziyarete gitmişler.
Köyün erkekleri köy kahvesinde oturuyorlar. Moraller sıfır. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
Geçmiş olsun ziyaretinde bulunan köylüler durumdan çok üzüntü duyduklarını belirtmişler.
Mağdur köylülerden biri üzgün ve kızgın konuşmuş:
-Valla, bundan sonra namazını da kılmam, orucunu da tutmam, yaptığı ortada işte! diye sitemlerini belirtmiş.
Bir başka mağdur köylü dayanamayıp söze müdahale etmiş:
-Valla orucunu da tutarım, namazını da kılarım. Varsın kendisi utansın..