Bildiklerimiz bir damla..
bilmediklerimiz ise kocaman okyanus..
Bilmiyorum biliyor musun ama; kibre ve egoya antidot olsun diye üretilmiş basit bir kelime var lügatımızda: “bilmiyorum”.. ataların senin için yaratmış bu kelimeyi, sen de bi zahmet kullanıver be kardeşim..
Lakin bilesin ki bu kelimeyi kullanmaya başladığın ilk seanslarda okkalı bi acı çekeceksin.. çünkü ezelden beri zihnini “bilmiyorum” kelimesine çok yabancılaştırmışsın.. Haliyle şiddetli bi allerjik reaksiyon yaşayacaksın.. Ama “bilmiyorum” demeye alışınca da inanılmaz etkili zincirleme reaksiyonlara tanık olacaksın: önce bilmiyorum diyeceksin, sonra “Neden bilmiyorum?” sorusu gelecek aklına, sonra da bilmediğin şeyi öğrenmek için çabaladığına şahit olacaksın.. Derken “Neden?” diye sorup felsefeyi, “Nasıl?” diye sorgulayıp bilimi anlayacaksın.. Felsefeyi ve bilimi anladığında sanatı kavrayacak, sanatı kavradığında da yaşadığın ülkeyi güzelleştireceksin.. böylelikle de “Sanattan yoksun toplum, cehalete mahkumdur” kalıbını yerle yeksan edip şövalyeleşecek; cehalet canavarının kellesini uçuracaksın.. “Böyle gelmiş böyle gider, yapacak bir şey yok” girdabına girmene ve haliyle tükenmişlik sendromu yaşamana sebep olan olguları berteraf etmeyi öğreneceksin.. “Cahil cüretkar olur, kendini alim sanır” tanımıyla açıklayabileceğim ve güncel olarak sıkça yaşadığın dunning-kruger sendromunu tedavi edebileceğin yöntemleri keşfedeceksin.. Yaşıyor olduğun “celladına aşık olmuşsa millet, müstehaktır ona her türlü zillet” şeklinde özetleyebileceğim stockholm sendromundan çıkış biletinin nerede saklı olduğunu görmeye başlayacaksın.. Baltık denizinde seyahat eden insanların; gemileri batarken can yeleği giymeyip kaptanın anonslarıyla rahatlamaları sonrasında kamaralarında boğularak ölmelerine sebep olan “Estonya feribotu sendromu” yaşadığını fark edeceksin..
çok mu karmaşıktı anlatımım?.. o halde basitleştireyim: zihnimdekileri daha yalın bi dille anlatmayı “bilmiyorum!”.