Kış sporlarındaki her hikaye eğlenceli değil şüphesiz, yapılan sporun zorluğu ve aslında doğaya karşı da bir mücadeleye sahne olması nedeniyle, kış sporları kazalara ve kötü sürprizlere de son derece açık hale geliyor. Bu nedenle bu müsabakaları düzenleyen yetkili kurumların; gerek bakanlıklar, gerek federasyonlar ayağında çok daha titiz davranması gerekiyor.
Maalesef 2012 Türkiye Gençler Kayak Şampiyonasında Federasyon bu titizliği göstermedi, normalde güvenlik filesi olması gereken yerlerde tahtadan yapılmış bariyerler vardı, kayakla yokuş aşağı o müthiş hızla inen sporcuları koruması için konulan.
İşte Aslı Nemutlu henüz 17 yaşındayken, antrenman sırasında o tahta bariyerlere çarparak hayatını kaybetti. Kayak Federasyonu Başkanı başta olmak üzere, sorumlular 2.5 yıla kadar hapis cezası aldılar, bu cezaların bazıları paraya çevrildi, bazılarında ise hüküm geriye bırakıldı, yani işin Türkçesi buna sebep olan hiç kimse hapis yatmadı. 3 ay hak mahrumiyeti cezası alan ve başkanlığı düşen, dönemin federasyon başkanı Özer Ayık Tahkim Kuruluna itiraz ederek hak mahrumiyeti cezasını kaldırttı ve görevine devam etti.
Dönemin Spor Bakanı Suat Kılıç da görevine devam etti. Üstelik Spor Bakanlığı’nın denetim görevini yerine getirmediği için 250 Bin Lira’ya yakın tazminat ödemeye mahkum edildiği bir ortamda.
Anne ve babası, Aslı gibi bu sporu seven ama yeterli imkanı olmayan gençler için harcadılar bu parayı, bugün hala TEV Aslı Nemutlu bursları dağıtılmaya devam etmektedir.
Aslı Nemutlu adına bir dernek ve yaşadığı ilçe Kadıköy’de bronz bir heykeli var. Bir gün Kadıköy’e yolunuz düşer ve bronz heykele rastlarsanız, 17 yaşında pırıl pırıl bir genç kızın nasıl ihmaller sonucu hayatını kaybettiğini ve bu ihmali yapanların nasıl cezasız kaldıklarını uzun uzun düşünecek vaktiniz olur.
Bugün hayatta olan Şenol Güneş, Fatih Terim’den tutun da Hidayet Türkoğlu’na kadar bir çok sporcunun ismini daha şimdiden spor tesislerinde ve salonlarında yaşatanlar; Aslı Nemutlu’yu yaşatacak önlemleri alamadıkları gibi, ismini bir spor kompleksine bile koymayı çok görmüşlerdir.
Bu trajediyi, bu büyük haksızlığı yazacak bir senarist, yönetecek bir yönetmen çıkmamıştır Türk sinemasında, bu ülkenin spor kültürünün neden bu kadar geride olduğunu düşünüyorsak; bizim başarılarımızı da, acılarımızı da bir hikaye haline getiremediğimizden başlamamız gerekir ve kış sporlarıyla ilgili herhangi bir organizasyondan bahsederken şüphesiz onu anmak gerekir.
Ben hiç tanıma şansım olmasa da, büyük bir sevgi ve saygıyla anıyorum kendisini ve ona ithaf ettiğim bu haftaki yazımı, Kadıköy’deki heykelinde de bulunan, kendi yazdığı o satırlarla sonlandırıyorum.
Lapa lapa kar yağar,
Gelinlik giyer dağlar,
Kış mevsiminin hüznü,
Dağlarda sessizlik var.