Yüreğimiz Madımak’la birlikte yandı o gün. Hangi sıcak Madımak kadar yakabilir ?…
KIZGIN GÜNEŞ ALTINDA 20 BİN YOLCU
Gölge de 40 derece, asfalt ise yanıyor..
İnsanlar 7 km kuyruk oluşturmuş..
Ayyıldızlı Türk bayrağının altında yürüyorlar..
Şairler, Yazarlar, Avukatlar, taraftar grupları..
Türkiye’nin en aydın, en yetişmiş insanları
Kızgın güneş altında, kaynayan asfalta aldırmadan
Kan ter içinde.. nefesleri tükeninceye dek ;
Hak hukuk, Adalet diyerek yürüyorlar.
Makarna yok, Kömür yok, Bedava döner yok, 50 tl yevmiye yok.
Sıcak var, yorgunluk var , tehdit var, taşlı taciz var..!
Bu insanlar sadece adalet icin yürüyor…
İşte ADALET YÜRÜYÜŞÜ
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/adalet-yuruyusunde-17-gun-165947h.htm
ERDEMLİ, ONURLU YAŞAMAK ADINA…
Hasan Uğur Epirden
Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada insan karakteri git gide değişime uğruyor; zayıflıyor, irili ufaklı menfaat beklentileri içinde bencilleşiyor. Zayıf karakterli kişi çevresine zarar veriyor, kendisini sorgulamadığı için pay çıkartamıyor…
Bu tabloyu ne yazık ki, politika ve spor başta olmak üzere her alanda sıklıkla görmeye başladık…
Eleştirilere tahammül edemez, hatalarımızı ve yanlışlarımızı kabul edemez olduk !… Yakın çevrelerimizde kah bilerek kendi oluşturduğumuz, kah muhtelif beklentiler içinde küf gibi etrafımızda oluşan sanal şakşakçılar, bazılarımızı toz pembe bir fanus içine alıp gerçeklerden ve doğrulardan uzaklaştırıyor…
Bu sabah, her zaman olduğu gibi, arşiv notlarımı karıştırırken 16 Ekim 2015 tarihli bir gazeteden kestiğim kupür gözüme ilişti…
Manşette iri puntolarla; “Japon mühendis intihar etti !…” yazıyor…
Çalışkanlıkları kadar dürüstlükleri ve sorumluluk duygularıyla tanıdığımız Japonların İzmit’te yaptığı köprüde çalışan Ryoichi Kishi isimli mühendis, bir halat koptuğu için intihar etmiş ?… Üstelik, kazada ölen ve yaralanan yok !… İşine duyduğu sorumluluk ve saygıya, ahlaka bakar mısınız ?…
Düşünmeye başladım; bizler (genelleme yapıyorum, üzerine alınan alınsın !…) neden işimizde böyle bir sorumluluğa, çevremizdekilere saygıya ve ahlak yapısına sahip değiliz ?…
Bizi biz yapan, sevgi, saygı, yardımseverlik, paylaşımcılık gibi soylu vasıflarımızı nasıl oldu da bu denli yitirip karakter fukarası haline geldik ?… Nasıl yozlaştık, ne oldu da bu denli erozyona uğradık, dejenere olduk ?…
Tamam, onurlu Japon mühendis gibi intihar etmeyelim ama en azından sorumlu olduğumuz başarısızlıklardan sonra, vicdan muhasebesi yapalım; biraz utanalım, sıkılalım, ya kendimize çeki düzen verelim ya da kenara çekilmesini bilelim; yerimizi o işi bizden daha yapacaklara bırakabilecek kadar erdem sahibi olalım ?…
Defalarca yenilgiye uğramalarına rağmen, yenilen pehlivanın güreşe doymaması gibi, üstelik daha hırslanıp koltuklarını bırakmamak uğruna her türlü hokkabazlığı yapan, milyonları peşlerinde sürükleyen parti liderleri ile devraldıkları çıtayı kah beceriksizlik ve kapasitesizlikleri, kah kötü niyet ve hırsları nedeniyle aşağılara düşüren, Kulüp ve Federasyon Başkanları ve onlara çanak tutarak hezimetleri, dolayısıyla halklarına ve camialarına verdikleri zararı daha da büyüten küçük insancıkları düşündüm ?… Şu iflah olmaz, müzmin duyarlılığımla gene üzüldüm, kahrolmaya devam ettim…
Aklıma maçta yaptığı tek bir hata sonrası, delikanlıca, mertçe kameraların, objektiflerin karşısına geçip, “Hata yaptım, herkesten özür diliyorum…” deyip düdüğünü duvarına asan futbol hakemi Deniz Çoban geldi…
Ve tabii ki, hakkında neredeyse Ağır Ceza Mahkeme dosyası kadar kalınlaşan, cevapsız iddia ve soruların yer aldığı dosyasıyla, koca bir mirası yok eden, zirvede aldığı voleybol bayrağını yere düşürenler ?…
Gene efkarlandım, darlandım, soluk almam bile değişti…
Akşam bir Büyük’e (!) danışarak ancak toparlanırım ?…
Mezeleri hazırlayayım bari ?…
Kadehimi gerçek Mutlu günlere ve ülkemizin selametine, voleybolumuzun sıhhatine, aydınlık günlere kaldıracağım…
Şerefinize…