’Deniz Hocam Bursa’ya gelecek misin?’ diye sordu bir Antrenör.
‘Zannetmiyorum. Neden sordunuz?’ dedim
‘Hocam Allah aşkına gel bir bak. Burası Festival alanı değil insan pazarına dönmüş durumda’ dedi.
‘Ne demek istediniz hocam?’ dedim
‘Hocam siz de Antrenörsünüz. Bir oyuncu yetiştirmek ne kadar zordur bilirsiniz. Çocuğu sıfırdan alıp bütün her şeyi adım adım anlatır, gösterirsiniz. Bazen yanlış yaptığı bir tekniği saatlerce, günlerce üzerinde durarak onu bir düzeye kadar getirirsiniz. Sonra hoop başkası gelip üstüne konmaya çalışır’ dedi.
‘İyi de hocam siz bu çocukları yetiştirirken amme hizmeti yapmıyorsunuz bildiğim kadarıyla. Spor okulu aidatı alıyorsunuz. Yani bir nevi profesyonel bir ilişki var aranızda. İşinizi yapmışsınız.’ dedim.
‘Deniz Hocam Allah aşkına haftanın üç günü birer saat hatta yetenekli olanlarına çok daha fazla ayırdığımız vakit karşılığında aldığımız aidat ücretlerini sen de çok iyi biliyorsun.Bu ücretler salon kiramızı, ihtiyaçlarımızı karşılamıyor bile. Üstelik bu ücretleri de alabiliyor muyuz? Bu çocuklardan pek çoğunun ailesi ekonomik olarak iyi durumda değil. Çocuğun spor yapıp yapmaması da ailenin birinci kaygısı değil zaten. Formasıdır, malzemesidir, geliş gidişidir pek çok şeyi çoğu zaman biz cebimizden veriyoruz’ dedi
‘Elinize sağlık hocam Allah razı olsun. Ama ben hala konuya tam vakıf olamadım. Sizin amacınız bu çocuğu yetiştirmek zaten. Amacınıza da ulaşmışsınız. İstediğiniz nedir?’ dedim
‘Hocam istediğimiz bu emeğimizin karşılığı olarak çocuğu isteyen kulübün gelip en azından nezaketen önce bizimle konuşması. Bizim amacımız zaten onu yetiştirip daha iyi olacağı bir yere vermek’ dedi.
‘Peki ne yapıyor o çocuğu almak isteyen kulüpler?’ dedim
‘Ne yapmıyorlar ki? Önce çocuğa, sonra aileye ulaşıp çeşitli vaatlerde bulunuyorlar. Açıkçası kandırmaya çalışıyorlar. Hâlbuki gelip önce bizimle konuşmaları gerekmez mi? Ben filanca kulübün çocuğu istediğini çocuktan ya da aileden mi duymalıyım?’ dedi.
‘’Hocam neticede çocuk sizin lisanslı oyuncunuz. İstemezseniz, karşılığını almazsanız göndermezsiniz olur biter’ dedim
‘Bitmiyor o iş öyle hocam. Bir sürü yolu, yöntemi var. Kaldı ki ben yetiştirdiğim bir çocuğun önünü neden kapatayım? Ama ortada bir emek hırsızlığı var. Hazıra konmaya alışmış bir toplumuz. Hazır oyuncuyu al, sonra Türkiye’de derece elde et, sonra da kalkıp ‘İşte biz bu kadar başarılıyız’ diye övün. Başkasının oyuncusunu çalacağına neden kendin oturup ‘Nasıl oyuncu yetiştirebilirim?’diye çabalamıyorsun. Ya da yetişmiş, beğendiğin bir oyuncu varsa neden önce kulübü ile konuşmuyorsun. Çetrefilli işlere ne gerek var? Çocuğa toz pembe hayaller, aileye çoğu da gerçekleşmeyecek vaatler çizip alıp götürmek istiyorsun. En ufak bir sorunda da o çocuk ortada kalıyor’ dedi.
‘Hocam bunu kim yapıyor? İsim verin de biz de yazalım’ dedim
‘‘Hocam bunu kim yapmıyor? diye sorsanız daha doğru olur. Eski kulüpler yetmiyormuş gibi şimdi İstanbul, İzmir, Ankara gibi yerlerdeki ‘Bu gün bedava al, yarın 300-500 e sat’ mantığı ile hareket eden çeşitli yeni yetme kulüplerde var. Üstelik onlar daha pervasızca hareket ediyorlar. Eskiden etik değerler daha çoktu sanki’ dedi.
‘Hocam siz bir isim vermezseniz yazıyı çok kişi üstüne alır sonra’ dedi
‘Deniz Hocam; Yarası olan gocunsun. Sizden ricamız bu konuyu yazın ve birileri başka birinin emeğini sömürmekten vazgeçsin’ dedi
Geçen yıl İzmir’deki Festival Voleybol salonunda yine bazı hocalar bu konuda şikayetlerini dile getirmiş ve biz de yazmıştık. Peki ne olmuştu? O hocalar konuştukları için kulüplerinden fırçayı yemişlerdi. Hatta bunlardan biri işinden olmuştu.
Ben bana ulaşan Antrenör arkadaşımın adını bu yüzden yazmayacağım. Ama bunu yapan kulüpler bu şekilde yapmaya devam ederlerse bir sonraki yazımda bunların adını ‘Hırsız kulüpler’ olarak yazıp ifşa edeceğim.
Şimdilik bana gelen dedikodularda bir İzmir, bir iki İstanbul kulübünün hiç de etik olmayan şekilde hareket ettiği yönünde.
Benden söylemesi.