Hem kronik okurumuz hem kronik eleştirmen yazarımız Serkan Yılmaz, uzun zamandan bu yana defalarca ele aldığım konu doğrultusunda nihayet geç de olsa, Cumhurbaşkanı‘nın bizzat el koyması, stat ve salonlrdan “Arena” ibaresinin kaldırılması yönünde emri üzerine görüşlerini paylaşmış yorumunda…
Özkan Mutlugil‘in TVF Başkanı olarak 2012 sonbaharında atanması sonrası tesislerimize, Burhan Felek, Ankara Beştepe, İzmir Alsancak Voleybol Salonlarımıza büyük ebatta konulan ve maaliyeti federasyona yükletilen (!) GSGM logosunun Bursa Cengiz Göllü Voleybol Salonuna ve bir süre önce tamamlanarak hizmete giren Vakıfbank Spor Sarayı’na konulamamasını ele almış…
“Türkiye Voleybol federasyonu makamı 2012 yılından bu güne atama ile göreve geldiği için mi tesislerine bakanlık logosu konuyor ? Yoksa Sayın KARABIYIK zamanında işletme hakkı alındığı için mi bakanlık buraları kendi tesisi olarak görüyor ? Bursa Nilüfer Belediyesi özerk bir kuruluş olduğu ve başkanı seçimle geldiği için mi Cengiz GÖLLÜ spor salonunda bakanlığımızın logosu konulamamış ?” demiş, görüşlerimi sormuş, bu arada esas merak edilenin Devletimizin en üst makamının ve sonuna kadar desteklediğimiz bu emrinden sonra özerk (!) olan ancak tesislerinde devasa Bakanlık logosu konulan TVF tesislerinde “arena” isminin kaldırılıp, kaldırılmayacağı olduğunu paylaşmış ?…
“Bugün görevde olan , o isim konduğunda yönetim kurulunda olan özerk (!) federasyonumuzun özerk (!) başkanı bu emre nasıl tepki gösterecek ? Bakalım en hızlı kim icraat yapacak ? Yoksa ‘ben zamanında Özkan‘ı uyarmıştım, kendi kafasının doğrultusuna gitmişti, iyi ki sayın Cumhurbaşkanımız bu konuya müdahale etti‘ mi diyecek ? İkinci ve daha önemli kaygımız bazı spor kulüplerimizin kendi malları olan spor tesislerinde arena isminin kaldırılması işlemi aynı şiddette kabul görecek mi ? İçinde bulunduğumuz Olağanüstü hal bu konuda itici güç olur mu ? Son kez hatırlatayım, eğer içinde boğa güreşi, gladyatör savaşları yapılıyorsa tüm spor tesislerinden arena isminin kaldırılması son derece doğru bir uygulamadır ? Bir daha ifade ediyorum aklın yolu birdir .Dünyada ve ülkemizde voleybolun yeterince ilgi çekmemesinin, seyirci bulamamasının sebebi maalesef aradaki filedir. Arada file olmasa oyuncular birbirini itip kaksa, terleri birbirine karışsa daha çok ilgi çekerdi. Spor tesislerine arena isminin konmasının altında da şiddet arzusunun yattığını düşünüyorum…” diye sözlerini tamamlamış…
Bu konuda elbet söyleyecek çok sözüm var !… Ancak gelin hepimiz bir süre yüksek sesle düşünelim, sonrasında da hep birlikte noktayı koyalım, ne dersiniz ?…
Yorumlarınızı bekliyorum…
Özelden yazmak isteyenler epirden@hotmail.com mail adresimi kullanabilirler…
**************
2 kız voleybolcu babası Birol Kırtaş ise, bizim doktor Deniz Arslan‘ın Guidetti ile yaptığı samimi söyleşide Guidetti‘nin “Alt yapıdan oyuncu yetişmediğine ilişkin” görüşleri üzerine; “98-99 doğumlu oyunculardan sonrası kıyamet” dediğini hatırlatmış, Guidetti‘nin doğru söylediğini, fakat; yine Vakıfbank’ın başında bulunduğu zamanlardaki, 1997 doğumlu 1.94 cm boyundaki Pasör çaprazı Pelin Aroğuz’u sormak gerektiğini belirtmiş, bu genç kızımızın bundan 4 sene öncesine kadar hem Türkiye de, hem de Avrupa ve Dünya da ortalığı kasıp kavuruyorduğunu, Milli takımlarda oynadığı süre içerisinde, MVP ödüllerine ambargo koyduğunu, onun için herkesin ‘yeni bir Neslihan doğuyor…’ dediğini hatırlatmiş, İsmail Şahin hoca zamanında, formunun zirvesinde olan bu oyuncunun, İsmail hoca başka kulübe geçtikten sonra, yerine gelen idari kadro sorumlularıının böylesine değerli oyuncuyu iki sene içerisinde mahvettiklerini vurgulamış…
Herkesin şimdi Eczacıbaşı’nda forma giyen yine 1997 doğumlu Hande’yi konuştuğunu, Milli takımlarda birlikte görev yaptıkları maçların istatistiklerine bakıldığında Pelin Aroğuz‘un oynadığı her Milli maçta harikalar yarattığını,
ancak ona uygulattıkları diyet ve ağır antrenman programı sonucunda, Türkiye‘nin gelecekte “50 senede bir gelir…” denilen Neslihan gibi büyük bir yıldız oyuncu olacağına inanılan bir oyuncudan olduğunu ifade etmiş…
Vakıfbank ve Eczacıbaşı takımlarının Türk voleyboluna belki çok şey verdiklerinin ama verdiklerinin çok fazlasını da götürdükleri iddiasında bulunan Birol Kırtaş, bu iki takımımızın Avrupa ve Dünya Voleybolunda söz sahibi olmak istedikleri için, takımlarına büyük paralar vererek yıldız oyuncular kattıklarını, alt yapıda da, yetişmiş oyuncuları yine takımlarına transfer ettiklerini, fakat bu gençleri, takıma kesinlikle monte edemeyip harcadıklarını vurgulamış…
“Bu takımlarımız için, günlük başarı önemli. Bu nedenle de, her sene dünya kadar para yağdırıp, yıldız oyuncular katıyorlar bünyelerine. Sonrasında olan gençlere oluyor ve her iki kulüp de voleybolcu mezarlığı olarak anılıyor. Senelerdir yazıyorum. Bizim genç kızlarımız voleybol için biçilmiş kaftan.Sadece şans verilsin. Onlara güvenilsin. ‘Bende oynamıyorsa kimseye yar olmasın‘ mantığıyla veya ‘diğer takımlarda iyi oynadıkları zaman bana rakip olurlar, sonra yönetime ne cevap veririm‘ diye düşünen menajerlerden uzak tutulsunlar. Bu iki kulüp dediğim gibi Türk voleyboluna çok şey veriyorlar ama, geleceğimizi de çalıyorlar. Alt yapılarda Avrupa ve Dünya da söz sahibi ol, alt yapı yaşı bittikten sonra A takım düzeyinde oyuncumuz yetişmiyor olsun, böyle bir mantık var mı?” sorularına cevap aramakta…
Yorumlarınızı bekliyorum…
Özelden yazmak isteyenler epirden@hotmail.com mail adresimi kullanabilirler…
Hasan hocam bu ülkede altyapılardan sporcu yetişmeye başlamıştı. Ta ki işgüzar ve megolaman bir adam gelip herşeyi altüst edene kadar .
BeğenBeğen
Hayatta herhalde en zevkli şey, başkasının parasını savurarak harcamaktır. Ülkemizde bunu maalesef bir çok alanda görmekteyiz. Bütçesinin %25 borç olan İBB dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan çiçeklendirme, gerekli gereksiz yollar yapmaktadır. Sporu yönetenlerde (Kulüp takımları dahil) aynı yolu izlemektedirler. Ama harcanan paranın karşılığını alıp almama sorulamamaktadır. Yeni hazırlanan kulüp başkanlarının harcanan paralardan sorumlu olacakları kulüpler yasası, bir türlü çıkmamaktadır. En pahalı oyuncular, antrenörler alınmakta (Almanya, İspanya, İtalya, Hollanda milli takım antrenörleri olan Löw, Hiddink, Advocaat, Del Bosque, Prandelli), ancak hepsi gönderilmektedir. Gençlere yatırım yapmak kültürümüzde yoktur. Gençlere yatırım yapan Erol Ünal Karabıyık, Motta, kompleksli ve yetersiz kişiler tarafından gönderilmektedir. Ülkemizde gençlerin değerinin bilinmediğinin bir itirafını, o zaman Bursaspor antrenörü olan Hikmet Karamanın şu sözleri anlatmaktadır. “”Altyapıda futbolcularımız var. Enes Ünal var. Chelsea istiyormuş. Manchester United ve diğer kulüpler çocukla ilgileniyorlar, ben tanımıyorum. Kendimden utandım. Nasıl bir teknik adamsın sen dedim. Altyapıdaki herkese sesleniyorum. Schalke maçında 17-18 yaşında 2 çocuk oyuna girdi. Fizik olarak hazırlarsa oynarlar. Hazır değilmiş, çok gençmiş. O nedenle devrim yapmak şart diyorum. Ama sansasyon yapmak için bir tarafa çekiyorlar”
BeğenBeğen
Sayın Hocam ,
Sayın Deniz Arslan’ın söyleşisinde Sayın Guideti’nin belirttiği gibi Vakıfbank kendisinden oyuncu yetiştirmesini istemiyor sadece şampiyonluk ve kupa yani başarı bekliyor . Bu durumda antrenör ne yapar , takımı mükemmel olarak kurar hiç risk almaz bu arada ilk 6-7 dışındaki oyuncular ki bunlar bizim yetişip milli takımımıza faydalı olacağını düşündüğümüz oyunculardır. Bu oyuncularımız yıldız oyuncuların altında yok olur gider. En sıradan maçlarda bile çok zor forma şansı verilir . Benim fikrim oyuncu oynatılarak kazanılır. Takımlar genelde 14 oyuncudan kuruluyorlar bu oyuncuların 12 sinin homojen bir şekilde oynaması gerek .Aksi halde oynatma riskini göze alamayacağınız oyuncuyu kadronuzda tutmanın manası yok . Maçlarda izliyoruz yıldız oyuncu gününde veya verimli olmadığı bir anda yerine yedek pozisyonda olan oyuncu giriyor ve antrenör çok fazla şans vermediği bir oyuncudan yıldız oyuncu teklerse onun açığını kapamasını bekliyor . Böyle bir şey mucize dışında nasıl mümkün ki? Bu sadece zamanla oyuncuya güvenip bu güveni hissettirerek ve oyuncuyu oynatarak kazanılabilir . Aksi halde kadro olup ta oynamama durumu sadece o oyuncuları geriletmeye veya en iyi haliyle aynı seviyede kalmalarına yarar. Bizim beklentimiz bu oyuncuların bir kısmının yıldız seviyede olanlarla birlikte çalışma ve oynama şansını yakalayıp kapasitelerini arttırarak yıldız oyuncu seviyesine veya yakına gelmesidir. Sonuç sizin söylediğiniz yola çıkar. Yabancı sayısı en fazla 2+0 olmalı ki bizim oyuncularımız daha fazla oynayabilsin . Tabi ki yabancı uygulaması 2+0 olursa Avrupa şampiyonluğu , Dünya şampiyonluğu gelir mi ? Bu da başka bir problem .
Saygılarla
BeğenBeğen