Sayın meslektaşım, değerli yazar ve son yılların basındaki açık ara en büyük ikinci voleybol emekçisi (Hasan Uğur EPİRDEN hocam tasnif dışı) Dr. Deniz ARSLAN sormuş:
-Motta’nın Turgutlu’da ne işi var…
Ben şaşırmadım sayın hocam.
Brezilya’dan bir gece önce gelip Eczacıbaşı’yla görüştükten sonra ayağının tozuyla Turgutlu’ya gittiğini biliyorum.
Motta ile 3 yıl çalışmış biri olarak benim için sürpriz değil.
2011 yılının bahar aylarıydı. Motta Federasyonun merkezinde kendisine tahsis edilen bir odada kalıyordu.
Bir gün beni odasına davet etti.
Bilgisayarı sehpanın üzerinde, ekranda yüzlerce ismin kayıtlı olduğu bir Excel tablosu açık duruyordu.
“-Bu nedir?” dedim.
“-Türkiye’de takip ettiğim kadın voleybolculara ait tüm bilgiler…” dedi.
Tabloyu inceledim.
Sporcuların büyük çoğunluğunu tanımıyordum.
Hayret ettim.
Birinci, ikinci ve hatta üçüncü ligden yüzlerce oyuncunun isimleri vardı.
Hayret ettiğimi görünce bazı isimler üzerinde durup, sezon boyunca nasıl oynadıklarını, istatistiklerini, iyi ve zayıf yönlerini anlatmaya başladı.
Hayretim bir kat daha arttı.
Bu olaydan bir kaç hafta sonraydı.
Motta, yardımcısı Alper Erdoğuş ve ben federasyonda oturuyorduk.
Telefonum çaldı.
İkinci ligden bir antrenör arkadaş arıyordu. Sporcusunun sakatlık yaşadığını ve ne yapabileceğini soruyordu. Konuşmamız sırasında sporcunun adı geçince Motta birden dikkat kesildi.
“– Ne olmuş ?…” diye bana sordu.
Ben de tanımayacağını düşündüğümden “ikinci ligden bir oyuncu…” filan diyecek oldum.
Motta sporcunun adını tekrar edip, mevkisini ve özelliklerini saymaya başladı.
Bir kez daha hayret etmiştim.
Hemen bilgisayarını açtı, excel tablosundan sporcuyu buldu ve tüm sezon istatistiklerini önüme koydu. Uzun uzun sakatlığı ile ilgili sorular sordu ve notlar aldı.
2012 World Grand Prix dönüşünde yaşadığım olay ise akıl alır cinsten değildi.
Önce G. Kore, Sırbistan. Ardından Japonya ve Çin. Dünya üçüncüsü olarak bir ay sonunda bir sabahın köründe İstanbul’a döndük.
İlk uçakla Ankara’ya döndüm ve istirahate çekildim.
Saat sabah 10.30 filandı.
Telefonum uzun uzun çalınca uyandım.
Yardımcı antrenör Emre Karagöz arıyordu.
“– Hayırdır ?…” dedim.
“– Abi Motta salonda yürürken yere düştü. Ne yapalım?” dedi.
“– Oğlum manyak mısınız. Ne salonu? Nasıl düştü? Motta nerde?” gibi anlamlı, anlamsız soruları sıraladım.
“– Abi havaalanından Volley Otel‘e geldik. Çantasını bıraktı. Yıldız milli takımın antrenmanına gitti. Beni oradan aradılar…” dedi…
Daha anlatayım mı sevgili Deniz Hocam?
Yoksa Motta’nın Turgutlu’da ne işi var anlaşılıyor mu?
Hoş geldin sevgili Motta…
Hoş geldin voleybol aşığı…
Hoş geldin!